Teknoloji, depremi değil ama yıkıcı etkilerini engeller
Mevcut bina stokunun deprem yönetmeliğinin gerisinde kalması olası can ve mal kayıplarını beraberinde getiriyor. Uzmanlar, depremin doğasına uygun binaların inşa edilmesi gerektiğine dikkati çekiyor.
İSTANBUL (İGFA) - 1-7 Mart Deprem Haftası kapsamında açıklamalarda bulunan Hilti Türkiye Pazarlama Direktörü Özgecan Işıltan, Türkiye’nin yüzölçümünün yaklaşık yüzde 92’sinin deprem kuşağında olduğunu hatırlattı.
Depremin yıkıcı etkilerinin sarsıntının şiddetinden değil, binaların dayanıklılık performansının düşük olmasından kaynaklandığını belirten Işıltan, depremlerin doğasını doğru şekilde anlayan güncel teknolojilere imza atmanın önemine dikkat çekti.
Depremi önlemenin de depremden kaçmanın da mümkün olmadığını ancak deprem bilinciyle bir yaşam inşa edilebileceğini söyleyen Işıltan, olası deprem hasarlarını önlemede öne çıkan en önemli aktörlerin başında yapı elemanlarını sabitleyen dübeller geldiğini kaydetti. Yapıyı meydana getiren elemanların doğru bir şekilde sabitlenmemesi durumunda binaların cephe kaplamaları, asansör rayları, mekanik-elektrik bağlantılar veya mevcut taşıyıcı betonarme elemanları hayati risk oluşturabildiğini kaydeden Işıltan, "Bunun yanı sıra yapısal olmayan mekanik-elektrik tesisat uygulamalarında da deprem koşullarında binanın aynı performans ile devam edebilmesi için MT Modüler Kanal Sistemleri ve MW Modüler Halat Portfolyosu ile bu elemanların da depreme dayanıklı hale getirmesini sistemsel olarak sağlanabiliyor. Hilti’nin, yapı elemanlarını sağlıklı bir şekilde binaya sabitleyerek deprem anında yerinden oynamalarına engel olan C2 sismik onaylı dübelleri ise bu sayede can ve mal kayıplarını önlemeye katkıda bulunuyor. Hilti olarak, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı genel teknik şartnamesine göre kullanımı zorunlu olan C2 sismik onaylı dübellerin yaygınlaştırılmasını ve geliştirilmesini hem destekliyor hem de Ar-Ge çalışmalarında rol alıyoruz” diye konuştu.